Bahçelievler Mutlu Son Hizmeti Ebru

Bahçelievler Mutlu Son

Bahçelievler Mutlu Son

duman. Domuzcuk’dan başka, çocukların hepsi gülüşmeye

başladılar. Çığlık çığlığa kahkahalar atıyorlardı çok

geçmeden.

Domuzcuk, kötü şekilde kızdı:

“Denizkabuğu bende! Beni dinleyin! Aşağıda, kumsalda

barınaklar yapmamız gerekirdi ilk iş olarak. Geceleyin oraları

oldukca soğuk. Fakat Ralph ateş lafını eder etmez, bu dağa

koştunuz bağlarıra çağıra. Tıpkı bir sürü bebek gibi!”

Çocuklar, bu söylevi dinlemeye başlamışlardı artık.

“İlk yapılması ihtiyaç duyulan şeyleri derhal yapmazsanız,

gerektiği gibi davranmazsanız, gelip sizi kurtaracaklarını

ummaya ne hakkınız var.”

Domuzcuk gözlüğünü çıkardı, denizkabuğunu bırakacak

şeklinde oldu. Fakat büyükçe oğulların çoğu denizkabuğunu

kapmak için derhal davranınca, onu kolunun altına sıkıştırdı,

çömelip bir kayaya yaslandı:

“Buraya varınca da, keyfiniz için hiç işe yaramayan bir ateş

yaktınız. Adayı olduğu gibi tutuşturdunuz. Adanın her bir

yanı yanarsa, halimiz pek hoş olmaz mı? Pişmiş meyve yeriz

o süre; bir de domuz rostosu! Hiç de gülünecek şeyler değil

söylediklerim! Ralph şefimizdir dediniz, fakat Ralph’ın

düşünmesine zaman bırakmıyorsunuz. O bir şey söyler

söylemez, fırlayıp koşuyorsunuz dakikasında, tıpkı, tıpkı…”

Domuzcuk, nefes almak için durdu. Yangın, yabansı bir

hayvan şeklinde homurdandı çocuklara.

Bahçelievler Mutlu Son

“İş bu kadarla da bitmiyor. O küçükler. O küçücük oğlanlar.

Onlara hiç aldıran var mı? Kim biliyor onların kaç adetolduğunu?”

Ralph, ansızın bir adım attı ileri:

“Ben sana söylemiştim. Adlarını al, bir liste yap, demiştim.”

Domuzcuk, haklı bir öfkeyle bağırdı:

“nasıl alabilirdim ki! Tek başıma nasıl alabilirdim? O

küçükler, iki dakika bekliyorlardı. Sonra denize düşüyorlardı;

ormana gidiyorlardı, dört bir yana dağılıyorlardı. Hangisinin

hangisi bulunduğunu ben nereden bileceğim?”

Ralph, solgunlaşan dudaklarını diliyle ıslattı:

“Demek bilmiyorsun kaç fert olmamız icap ettiğini?”

“Nereden bileceğim, o küçükler böcekler şeklinde şuraya buraya

koşuşurken? Sonrasında siz üçünüz geri dönerek de ateş lafı eder

etmez, hepsi kaçtı; bir fırsat geçmedi elime…”

Ralph, denizkabuğunu kaptığı şeklinde,

“Yeter!” dedi sert bir

sesle. “Fırsat geçmediyse geçmedi!”

“Üstelik de buraya gelip gözlüğümü aşırıyorsunuz…”

Jack, öfkeyle baktı Domuzcuk’a:

“Kes sesini sen!”

“O küçükler, aşağılarda, yangının olduğu yerde dolaşıp

duruyorlardı. Hâlâ orada olmadıklarını nereden biliyorsun?”

Domuzcuk ayağa kalktı, dumanlarla alevleri gösterdi

parmağıyla. Oğlanlar bir şeyler mırıldanıp, sustular. Garip bir

şey oluyordu Domuzcuk’a. Nefes alamıyordu.

“O ufak” dedi tıkanarak,

“yüzünde kir olan küçük. Onu

göremiyorum. O nerede şimdi?”

Bir ölüm sessizliği çöktü çocukların üstüne.

“Yılanlardan söz eden minik. Aşağıdaydı…”